“Ya yanlış, eksik bir şey söylersem ve gene yüzüm kızarırsa” cümlesi kişinin eğitim, iş, sosyal, hayatında sıkıntılara neden olabilmekte ve bu kaygı kişinin var olan potansiyelini kullanamamasına sebep olabilmektedir. Yaşanan bu kaygının asıl oluşma sebebi, diğer insanların kişi hakkında ne düşündüğü değil, aslında kişinin kendi olumsuz duygu ve düşüncelerinin bütünüdür. Tehlike aslında uzaklarda değil, kişinin kendi içerisindeki duygudur.
Stresli olduğumuzda, suçluluk hissettiğimizde, kaygılandığımızda, heyecanlandığımızda ya da utandığımızda vücutta salgılanan adrenalin hormonu vücut ısısının artmasına neden olur ve sempatik sinir sistemini uyararak derinin yüzeyine yakın kan damarlarını genişleterek kanı yüz bölgesine gönderir. Sosyal anksiyete bozukluğu olan kişilerde fiziksel olarak; yüz kızarması, terleme, kalp atımında hızlanma şeklinde kendini gösterirken, düşünce boyutunda; “Rezil oldum”, “Herkes benimle dalga geçecek”, “Yanlış bir şey söylersem küçük düşerim” gibi olumsuz düşünceler ile kendini gösterir, davranış olarak ise; toplum içinde kendini gösterecek etkinliklerden kaçınma şeklinde karşımıza çıkar.
Öğretmen bir soru sorduğunda çocuk bildiği soruya “Ya yanlış cevap verirsem” kaygısı ile parmak kaldıramazken, “Ya arkadaş ortamında yanlış bir şey söylersem dışlanırım” kaygısı ile ergen sosyalleşemez, “Ya sunumu eksik yaparsam ve benim yetersiz olduğumu düşünürlerse”, “Ya beğenmezlerse anlattıklarımı”, “Ya yanlış bir şey söylersem ve rezil olursam herkese” kaygısı ile yetişkin iş hayatında sıkıntılar yaşayabilir ve kişi var olan potansiyelini olumlu bir şekilde kullanamaz. Bu durumun oluşmaması için yapmak istediği şeylerden kendini soyutlar, yapmak zorunda olduğu durumlarda ise kendini gergin ve her an hata yapacak, insanlar kendisini değerlendirecek, hakkında olumsuz düşünülecek ve yüzü kızaracak bunun sonucunda da insanlar içinde küçük düşeceği, yargılanacağı, rezil olacağı kaygısını yaşar. Kurulan bu hipotez gerçekleşmese bile kişi bu duruma kesin olacakmış inancı taşır.
Yüz kızarması oluşumunda; örneğin okul yıllarında sözlüye kalkan bir çocuk, hata yapıp yanlış bir şey söylediğinde ve sınıf içinde kendisiyle dalga geçildiğinde, kişi yaşadığı olayı travmatik bir deneyim gibi algılayabilmekte ve aynı olayın tekrarlanmaması için kendini dış çevreden soyutlamakta ya da yetişkin hayatında dahi mecburen bir sunum yapmak zorunda olduğunda geçmiş deneyimler canlanıp yüz kızarması, kaygı oluşmaktadır. Bunun yanı sıra; çocukluk çağında ailenin tutumu da önemli yer tutmaktadır. Ebeveynlerin çekingen yapıda olması, cezalandırıcı ebeveyn tutumları, ebeveynin kendi ayrılma korkusundan dolayı kendileri olmazsa çocuğunun başına bir şey gelecek kaygısı ile çocuğa baskı yapması, aşırı koruyucu ya da reddedici aile tutumları, katı anne-baba modeli ya da mükemmeli arayan ebeveynler çocuğa “Hiç hata yapmamalısın”, “Hata yaparsan cezalandırılırsın” mesajını verdikçe, çocuk hata yapmaktan korkar ve hata yapmamak için “Acaba hata yapar mıyım?”, “Yanlış bir şey yaparsam ceza alır mıyım” kaygısı yaşar ve bu durum yetişkin hayatında “Yanlış bir şey söylersem, rezil olurum” kaygısına neden olabilir. Altta mükemmeliyetçi duygular vardır ve “Her şey mükemmel olmalı” kaygısı kişiyi hata yapmaktan korkar hale getirir. Yapılan işte hata yapılması ya da eksik olması, işin mükemmel olmadığıyla eş değer olur ve bu kişiler için eksik ve hatalı yapılan bir iş karşı taraftan onay almaz, değer görmez olarak eşleştirilir.
Yüz Kızarması İle Nasıl Başedebilirim?
Yüz kızarmanıza neden olan bir olay yaşadığınızda, o anki duygularınızın farkında olun ve bu duyguların kökenini bulup yüzleşin.
Yüz kızarma durumunu algılayışınız, örneğin bir sunum esnasında “Yüzüm kızardı mı?” düşüncesi bu durumu ortaya çıkaran etkenlerden biridir.
Olumsuz düşüncelerinizin farkına varın “Hata yaparsam rezil olurum”, “Yanlış bir şey söylersem küçük düşerim”, “Eksik bir şey söylemem beni diğerlerinin gözünde değersiz yapar”… gibi düşüncelerinizden uzaklaşmaya çalışın.
Kaygı yaratacağını bildiğiniz ortama girmeden önce gevşeme egzersizleri yapın.
Kendinizin güçlü ve zayıf yönlerinizi tanıyın. Sadece güçsüz olmadığınızı kabul edin. Hayatınızdaki başarılı alanlara odaklanın.
İnsanların zihnini okumaktan vazgeçin. Okumaya çalıştığınız zihin karşınızdaki kişinin değil, sizin kendinizle ilgili düşüncelerinizi oluşturmaktadır.
Bu durum, günlük hayatınızın işleyişinizi ve sosyal ilişkilerinizi, iş, eğitim hayatınızı olumsuz anlamda etkiliyorsa psikolojik destek almaktan çekinmeyin.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz